
“Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”
Bazen bir kelime, bir halkın belleğinde taşır bin yıllık izleri. O kelime fark edilmeden geçilir çoğu zaman, oysa içinde çağlar saklıdır, göçler, savaşlar, kültürler…
Tire’nin Dallık köyünde bir mevkiye verilen isimdir “BUVDA” — yani “Büyük Ana”, “Nine”… Ne önemi var, diyene tarih şöyle cevap verir:
500 yıl önce gibi bir zaman diliminde yalnızca Kemerdere köyü varmış. Zamanla bu köyden türlü nedenlerle ayrılan aileler, Büyük Kemerdere, Küçük Kemerdere, Dallık ve Işıklı köylerini kurmuş. Yani bir kökten dallanan dört ayrı hayat yolu, dört ayrı köy olmuş. Fakat bu dallar yalnızca yer değiştirmemiş, kültürel izleri de birlikte taşımış.
Şimdi tarihten bir pencere daha açalım:
1402’deki Ankara Savaşı, Yıldırım Bayezit ile Timur arasında yaşanmış büyük bir kırılmadır. Timur’un galip geldiği bu savaşın ardından, Osmanlı henüz İzmir yöresini fethedememişken, Timur o boşluğu değerlendirip bölgeyi fethetmiş ve kışı geçirmek üzere Tire’ye gelmiştir.
İşte o günlerde Timur’un askerlerinden bir kısmı Tire’de kalmış, yerleşik düzene geçmiş ve bu topraklara karışmıştır. Bugünkü Kemerdere ve Çayırlı köylerinin bu yerleşimlerin izlerini taşıdığı söylenir.
Bu noktada dönelim o küçük kelimeye: “BUVDA.”
Atatürk’ün “Temir” diye andığı Timur’un bir Özbek Türkü olduğu düşünülürse, bu kelimenin Orta Asya’dan taşınarak Tire’ye ulaşan bir Özbek Türkçesi olduğunu söylemek hiç de uzak bir varsayım değildir. Bu kelime, tarihin dilde bıraktığı bir tortudur adeta.
Sadece kelime mi? Hayır…
Tire’de yüz yıllardır kutlanan Sultan Nevruz Bayramı, yalnızca baharın gelişi değil, Timur tarafından Orta Asya’dan taşınan kültürel kodların bugüne uzanan izdüşümüdür. Değerli öğretmenimiz Yılmaz Göçmen, bu konuda yaptığı çalışmalarıyla bu izleri zamanında ortaya koymuştur.
Ve daha derin bir tarihî bağ:
Timur, Ankara Savaşı sırasında Yıldırım Bayezit ve ailesini esir almıştı. Bayezit’in eşlerinden biri, Aydınoğulları Beyliği’nden İsa Bey’in kızı Hafsa Hatundu. Öte yandan rivayete göre, Timur’un Tire’de konakladığı bölge, bugün İstiklal Mahallesi sınırları içinde kalan, halk arasında “Çeşme Alanı” olarak bilinen bölgedir.
Anlatılır ki, Timur burada konakladığı aylarda vezirlerinden biri vefat etmiş ve bu bölgeye gömülmüştür. Aynı bölgede bu gün kalıntıları hala mevcut olan bir çeşme var, o çeşme, yani Hafsa Hatun Çeşmesi, geçmişin sessiz tanığı olarak hâlâ ayaktadır. Her ne kadar bugün suyu akmasa da, varlığıyla Tire’nin tarihine sessizce tanıklık etmeye devam ediyor.
Peki, bu çeşmeyi kim yaptırdı?
Timur mu inşa ettirdi? Yoksa Osmanlı, Hafsa Hatun’a duyulan hürmetle mi inşa ettirdi? Ya da bu topraklar henüz Aydınoğulları Beyliği’ne bağlıyken, kızının adına İsa Bey mi yaptırdı?
Ne yazık ki bu soruların henüz kesin bir yanıtı yok. Ama izler var… Kelimeler var… Çeşmeler var… Ve bizlere kalan bir belleğin kıyısında bekleyen tarih var.
Bazen bir kelime, yalnızca dilin değil, milletin hafızası olur.
“BUVDA” gibi…
Ve o kelimeyle geçmişe açılan bir pencere olur Tire.

Aysun Uysal Yazdı… Tam Bağımsızlık İçin Zihni Özgürleştirmek

Resül Kara yazdı… Tapu Sahibi Türk Milletidir

Aysun Uysal yazdı… Yoksunluğun ve Emek Sömürüsünün Gölgesindeki Küçük Eller

Belediye hiçbir dönem bu kadar kötü yönetilmemişti!

Aysun Uysal yazdı… Çöp Değil, Vicdan Atıyoruz

Resül Kara yazdı… Emperyal dillerin bataklığında sözde “Kürtçe” yanılgısı