
“Varlığım Türk varlığına armağan olsun”
Son yıllarda iklim değişikliği, küresel siyasetin ve medyanın öncelikli gündem maddelerinden biri haline geldi. Bu küresel söylemin bir parçası olarak, Türkiye’de de “İklim Kanunu” adı altında yeni yasal düzenlemeler hazırlanmakta. Her ne kadar bu yasa çevre dostu ve sürdürülebilir bir gelecek vaadiyle sunulsa da, içeriğine ve potansiyel sonuçlarına dikkatli bir gözle bakıldığında, Türk milletinin ekonomik, sosyal ve egemenlik alanlarında çeşitli zararlarla karşılaşabileceği endişesi doğmaktadır.
- ULUSAL EGEMENLİĞİMİİZE MÜDAHALE RİSKİ
İklim Kanunu’nun içeriği incelendiğinde, uluslararası anlaşmalara uyum adı altında küresel denetim mekanizmalarının ülkemizde daha fazla söz sahibi olması gibi bir tehlike gözlemlenmektedir. Karbon salım kotaları, üretim sınırlandırmaları, ithalat-ihracat düzenlemeleri gibi konular artık sadece Türkiye’nin iç politikasıyla değil, küresel kuruluşların dayattığı kurallarla şekillenecek. Bu da Türkiye’nin bağımsız ekonomik politikalar üretme yetisinin daralmasına neden olabilir.
- EKONOMİK ZORLUKLAR VE SANAYİLEŞMEYE ENGEL
Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir ve sanayileşme sürecini tamamlamamıştır. Ancak İklim Kanunu’nun getireceği sıkı karbon salımı düzenlemeleri ve çevre mevzuatları, özellikle enerji, inşaat, otomotiv ve üretim sektörlerinde ciddi maliyet artışlarına neden olabilir. Bu da hem yerli üreticinin rekabet gücünü düşürebilir hem de işsizliği artırabilir. Üstelik dışa bağımlılığı artıracak “yeşil” enerji ekipmanlarının ithali, cari açığı derinleştirebilir.
- ÇİFTÇİYE VE KÖYLÜYE DARBE
Kanun kapsamında tarımda kullanılacak gübre, ilaç ve motorin gibi ürünlere uygulanacak karbon vergileri ya da çevresel sınırlamalar, üretim maliyetlerini artırabilir. Bu durum küçük ve orta ölçekli çiftçiler için ciddi bir tehdit oluşturur. Ayrıca arazi kullanım sınırlamaları, mera ve orman alanlarının uluslararası çevre normlarına göre düzenlenmesi, köy hayatını ve gıda üretimini olumsuz etkileyebilir.
- ENERJİ BAĞIMSIZLIĞINA TEHDİT
İklim Kanunu’nun fosil yakıt kullanımını kısıtlayıcı hükümleri, Türkiye’nin mevcut enerji altyapısını ciddi şekilde zorlayabilir. Güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklara geçiş zaman alırken, bu süreçte enerji arzında istikrarsızlık yaşanabilir. Ayrıca “yeşil dönüşüm” için ihtiyaç duyulan teknoloji ve ekipmanların büyük bölümü yabancı ülkelerden ithal edildiği için, Türkiye’nin enerji alanında dışa bağımlılığı artabilir.
- TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL ETKİNLİKLER
Küresel iklim politikaları, bireysel yaşam tarzlarına kadar müdahale edebilecek noktaya gelebilir. Örneğin araç kullanımının kısıtlanması, seyahatlere ek vergiler getirilmesi, konutlarda enerji tüketimi sınırlandırmaları gibi düzenlemeler halkın günlük hayatına doğrudan müdahale anlamına gelir. Bu da yaşam kalitesinde düşüş ve toplumsal huzursuzluklara yol açabilir.
UYANIK OLMAK ZORUNDAYIZ
İklim değişikliğiyle mücadele elbette ki önemlidir. Ancak bu mücadelenin yöntemi ve sınırları dikkatle belirlenmelidir. Türkiye’nin şartlarına, gelişmişlik düzeyine, sosyoekonomik yapısına uygun olmayan, küresel merkezli iklim politikalarının birebir benimsenmesi; ülkemizin bağımsızlığına, refahına ve halkının yaşam standardına zarar verebilir. İklim Kanunu hazırlanırken bilimsel veriler kadar milli çıkarlar da göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi takdirde, iyi niyetle başlayan bir süreç, uzun vadede Türk milletinin aleyhine sonuçlar doğurabilir.

Resül Kara yazdı… Polis güç ve sorumluluk

Aysun Uysal yazdı… Bir çocuğun hayatına dokunmak

Aysun Uysal yazdı… Bir kantincinin penceresinden

Resül Kara yazdı… DEM Parti’nin Tavrı: Stratejik Hamle mi, İhanet mi?

Serkan Candaş yazdı: Anayasal hakkınızı kullanın ama…

Cavit Yoldaş yazdı… Tarihi kareler bugün viral olur mu?